16 Eylül 2012 Pazar

Bir garip dünya...

San Francisco'dayim. Otele ulaşmak için taksiye bundim. Taksici ya Pakistanli yada oralardan. Tanışıyoruz. Afgan oldugunu ve 12 yıl Almanya'da calıştıktan sonra Amerika'ya geldiğini öğreniyorum. 12 yıldır da burada. Ülkesinde avukatlık okumuş, şaşırtıcı derecede bilgili ve görgülü.

Ülkedeki iç savaşta ve Pakistanla süregelen savaşta 2 kardeşini, amcalarini ve oğlunu kaybetmiş.

Neden mi yazdım bunca şeyi?

Afganistan'daki karışıklığın başını Amerika'nın çektiğini ve bunu sistematik bir biçimde yaptiğini söyleyen bu acılı avukat baba Amerika'da Afgan bir taksi şöförü...

Hey be hayat, işin gücün ironi...


Ne demişti Hz. Mevlana;

"Onsuz yaşayamam deme! seni onsuz da yaşatırım!
ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur.
sabır taşar.
canından saydığın yar bile bir gün el olur.
aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür.
düşman kalkar dost olur.
öyle garip bir dünya…
olmaz dediğin ne varsa hepsi olur…
düşmem dersin, düşersin!
şaşmam dersin, şaşarsın!
en garibi de budur ya;
öldüm der durur yine de yaşarsın!”

Peki bizi bu hayatta neler bekiyor? 

Domates mi haram yoksa göremeyen gözler mi?

Geçenlerde bir haberle karşılaştım. Önce size haberin detaylarını aktaracağım;


Now Lebanon sitesinin haberine göre, Mısır Halk İslam Birliği olarak bilinen grubun Facebook sayfasında yayımlanan bir fotoğrafta domatesin Hıristiyan olduğu, bunun en büyük kanıtının da yatay kesilen domatesin içinde görülen haç benzeri şekil olduğu ifade edilmiş.

Fotoğrafın altındaki yorum yazısında, “Domates yemek haramdır çünkü domates Hıristiyan'dır. Domates Allah yerine haça hamdeder ve Allah’ın bir değil üç olduğunu ifade eder. Allah bize yardım etsin. Filistin’de yaşayan bir kız kardeşimize Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed görünmüş. Hz. Muhammed ağlıyormuş ve ümmetini domates yememeleri gerektiği konusunda uyarıyormuş. Eğer bu mesajı yaymazsanız bilin ki sizi durduran Şeytan’dır” denilmiş.



Sosyal medyada hızla yayılan fotoğrafın altına 2 bin 800’den fazla yorum gelmesi üzerine grubun yöneticileri geri adım atarak, “Biz size domates yemeyin demedik. Domatesi içindeki haç çıkacak şekilde kesmeyin dedik” şeklinde bir daha mesaj yayımlamışlar.

Şimdi beri gel. Elde bir örneğim daha var. O da domateste Allah yazdığını gösteriyor.




Ben yapım gereği her ikisini de eş tutarım. Yani beni yaratan Rabbimin verdiği onca nimette onu göremeyeceksem domatese adını yazmasını mı bekleyeceğim? Buna karşı olmamdaki en büyük sebep koşulsuz ve sorgusuz hiç görmediğimiz yaratıcımıza iman ederken bir diğer yandan "aaa gördün mü, bak!" şeklinde görsel ve somut şeylerde varlığına deliller aramanın inkara yakın bir gaflet olduğunu düşünmem...

Gelelim benim örneğe. Geçen sabah sevgilimle kahvaltı ederken tabaktaki domates dikkatimi çekti.



Bu domates kabuğunun kesilmesi ve sapının alınması dışında herhangi bir şekilde özellikle şekillendirilmemişti. Alın size kalp! "Romantik Domates!" Domates aynı domates peki fark nerde?

Gören gözde tabii. Neticede Allah hepimize el vermiş, kimi silah alıp masumları katleder kimi açar Rabbinden af diler. Ayak vermiş biri durmaz insanlığa hizmete koşar öbürü haytalık peşine.

Allah'ın verdiğini sen kendine haram etmişsen o ne yapsın?






Ha bir de bu var! :)



12 Eylül 2012 Çarşamba

Önyargılarım ve Ben...

"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur" demiş gelmiş geçmiş en zeki adam kabul edilen Einstein. Bu sözü beni tanıdıktan sonra söylese eminim atomdan daha zor parçalanan atomaltı bir parçacık arayışına hız verirdi. 

Havaalanı herzamankinden daha kalabalık. Sabah uçuşları insanları bir o yana bir bu yana koşturtuyor. Bir alie dikkatimi çekti. Adam albino, kadının saçları inanılmaz bir model. 3 de çocukları var. 7-8 yaşlarındaki 2 erkekten birinin saçları yandan dazlak tepede ayakkabı fırçası. Diğerinin tası koymuşlar da kesmişler, belli. Üster uzun, yanlardan tasın ayırdığı net bir çizgi ile dazlak. Ufak kızları henüz 3 yaşında olmalı. El ve ayak tırnakları parıl parıl oje, kulakta kulaktan büük küpeler... Aileye dönüp bir daha bakıyorum. Tüylerim ürperdi.


Uzun bekleme güvenlik kontrolü derken nihayet uçaktayım. Cam kenarı yerime kuruldum. Birazdan yaşlıca bir kadın koridor tarafına oturdu ve aramızda bir boş koltuk var. Özellikle atantik aşırı uçuşlarda boş bir koltuğa komşu olmak paha biçilemez! Şanslıyım. Yaşlı bayanla sohbet koyulaşıyor. 

Evet o korktuğunuz şey oldu. Deminden beri "ha geldiler ha gelecekler, acaba aralarına çocuklardan biri mi oturacak?" dediğinizi duydum. Ve havaalanında gördüğüm aile gelir. Sabah saatlerinde yaklaşık 100 uçuş olduğu varsayımından yola çıkarak ortalama 10-15 bin  kişinin hareket ettiği bir yerde böylesine bir durumu tesadüfle açıklamak çok kolay değil. Ötesinde birşey olmalı.

Uzatmadan, kadının yanlış yerde oturduğu hosteslerce tespit edildi ve yerine gönderildi. Ailenin 2 ferdi yanıma 3 ferdi de arkama yerleşecekti.





Artık boş sandığım koltukta bir genç oturuyor. Oturur oturmaz ekranı ve kumandayı kurcalamaya başlıyor. Diğer arkadaşım da arkamda, ayakları koltuğumuz sallıyor. Çok mesuduz, bilemezsiniz.  

Çocuklarla arama koyduğum önyargı duvarını bırakın aşmayı her saniye kalınlığını ve yükseksliğini bir kat daha arttırıyorum. Toplam 16 saat sürecek bir uçuş boyunca hiç uyumayacağım, uyutmayacaklar. Hangisini önce öldüreyim? Daha şimdiden yer değişmeler itişip kakışmalar bağrışmalar!..

Yolculuğun yarısına geldiğimizde enteresan birşey oldu. Aile komple uyudu. İnanılmaz birşey bu! Yanımdaki ufaklık da koltuğa kıvrıldı, başı aramızdaki kollukta. Varsın kolluk onun olsun, ben de sonunda uyuyabileceğim! Ben bunu düşünürken kafa birden benim derebeylik sınırlarımı ihlal etti. Uçurmanın zamanı geldi! Hoşçakal çocuk, bunu yapmayacaktın! O da ne? Baya baya bana yaslandı. Meme arayan bebekler gibi kucağımı arıyor. İçimi nerden geldiğini bilmediğim bir merhamet kapladı. Yanımda bir çocuk oturuyormuş meğerse! Sanırsın bir devle mücadele halindeyim. Sanırsın bir düşman. Önyargım öğlesine büyümüş...




Küçük dostum yaklaşık 2 saattir mışıl mışıl uyuyor. Belki kendi tercihi bile olmayan dış görüntüsü nedeniyle nefret derecesine varan önyargım bu süreçte iç muhasebeme hesap veriyor.

Önyargılarımdan en hızlı şekilde kurtulmak zorundayım. Hiçbirşey göründüğü gibi değil. Pek çok kez bu önyargılarım yüzünden mutsuz oluyorum yada gereksiz düşüncelere kapılıp insanları yanlış değerlendiriyorum. 

Bu arada şu önümde oturan salak ne zaman kaldıracak şu koltuğunu?!? İnişe geçtik denildi!..